Medenî Ayhan : 2. Bölüm : MEDENİ AYHAN NIN ANKARA BAROSUNA VERDİĞİ SORGULAYAN SAVUNMASI. ANKARA BAROSU SAYIN BAŞKANLIĞINA

Wext: Sunday, 08.March. @ 00:00:00 CET

Mijar:

MEDENİ AYHAN NIN ANKARA BAROSUNA VERDİĞİ SORGULAYAN SAVUNMASI.
ANKARA BAROSU SAYIN BAŞKANLIĞINA




DOSYA NO : 112-2008-693/2660

YANIT VEREN : Av Medeni Ayhan

KONU : 31 12 2008 tarihli Ankara Barosu Yönetim Kurulunun üst yazısı ekinde,26 10 2008 tarihli Baro Genel Kurlunda yaptığım konuşma metni eklenerek, hakkımda resen soruşturma açılmış olduğu bildirilerek, savunmamı vermem istendiğinden, savunma yerine geçmek üzere eleştirilerimin bildirimidir.

AÇIKLAMA

14 – İttihatçı - Kemalist faşist ideolojik politik çizgi; eski Enver Paşanın, Cemal Paşanın, Dr Nazım ın, Celal Bayar ın, birinci Mason locasının kurucusu ve ustadı Talat Paşa nın, birinci mason locasının kapatanı ve ikincisinin kurucusu Sabatay Mustafa Kemal in, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel in, eski başbakanlardan Tansu Çiller in, eşi Özer Çiler in, Orgeneral Doğan Güreş in, Orgeneral Hasan Kundakçı nın, Orgeneral Teoman Koman nın, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu nun, Orgeneral Hakkı Karadayı nın, Orgeneral İlker Başbuğ un, Orgeneral Yaşar Büyükkanıt ın, Orgeneral Kenan Evren nin, Tuğgeneral Veli Küçük ün, Orgeneral Hürsit Tolon nun, Orgeneral Şener Eruygur un, orgeneral Mustafa Muğlalı nın, Fahri Özdilek in, Fahrittin Atallay ın, Salih Omurtak ın, Albay Attila Uğur un, Albay Levent Ersöz ün, eski Diyarbakır Valisi Hayri Kozakçıoğlu nun, eski Diyarbakır Valisi Ünal Erkan ın, eski Batman Valisi Şarman ın, eski emniyet müdürü ve içişleri Bakanı Mehmet Ağar, emniyet müdürlerinden Hüseyin Kocadağ ın, tim polisi yetiştiricisi İbrahim Şahin in, düzen dışı savaş birimlerinin örgütlenmesi çalışması yürüten binbaşı Cem Ersever in, onu sorgulayıp öldüren diğer kontrgerillacı Abdullah Çatlı nın, İsmet İnönü nün, Cemal Gürsel in, Cevdet Sunay ın, Fahri Korutürk ün, Fevzi Çakmak ın, Kazım Orbay ın, Nafiz Gürman nın, orgeneral Semih Sancar ın, Talat Aydemir in, milli demokratik “devrimici” Celil Gürkan nın, 12 martçı Memduh Tağmaç ın, kafası yuvarlak çıkmadığı için Türklüğünden süphe eden ve üzülen kafa tasçı Nihal Atsız ın, Kıbrıs Türk yönetiminin eski cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ın, Türk istiklal marşının şairi M Akif Ersoy un, Türk dil Tarih Kurumunun eski başkanı prof Yusuf Halaçoğlu nun, Alevilerin asimlasyona uğramışları da dahil tümü Kürt iken, etnik köken anlamında Türk gösteren ve Alevilik Kürt ulusal dini Zerdüştlüğün devamı ve kendisiyken islamın mezhebi olarak göstererek gerici Kemalist devletin sosyal dayanağı durumuna sokmaya çalışan profesör İzzettin Doğan ve yazar Rıza Zelyurt un, Ömer Seyfettin nin, Celal Bayar ın, Türkçülüğün esaslarını ortaya koyan ve ideologları olan Sabatay Ziya Gökalp ın, Hüseyin Çahit Yalçın nın, Mahmut Esat Bozkurt un, Alpaslan Türkeş in, Mahir Çayan nın, Deniz Gezmiş in. Sarp Kuray ın, Teslim Töre nin, Mihri Belli nin, Doğu Perinçek in, Yalçın Küçük ün, Doğan Avcıoğlu nun, Attilla ilhan nın, Şefik Hüsnü nün, Mustafa Suphi nin, Süleyman Demirel in, Deniz Baykal ın, Kuşçubaşı Eşref in,Yakup Cemil in, Topal Osman nın, İpsiz Recep in,Yahya Kahya nın, Çerkez Ahmet in, Sakallı Arnavut Nurettin Paşa nın, Arap Hüseyin nin ideolojik - politik çizgisidir. Bunlardan kimisinin ittihatçı - Kemalist-dinci terminolojiyi, kimilerinin ittihatçı - Kemalist - “sosyalist” terminolojiyi ve kimilerinin de ittihatçı – Kemalist – kapitalist - faşist yada liberal terminolojiyi aynı hat ve amaç çerçevesinde kulanmış olmaları, yada bunlardan bazılarının ordu tarafından kullanıldıktan sonra öldürülmeleri gerçeği değiştirmez yanıltmamalıdır.

15 - Doğu Perincek, Mihri Belli, Doğan Avcıoğlu, Yalçın Küçük, Şefik Hüsnü, Sarap Kuray, Teslim Töre, Atilla İlhan gibi aydınların çizgiside; orducu – cuntacı - Kemalist çizgidir. Bu aydınlardan fizikken yaşamakta olanları, mevcut gerici statükonun korunması ve Türk egemenlik sisteminin Kürdistan da devamı için, Güney Kürdistan hakkının kazanımlarına karşı tepki ve öfkeyle yaklaşmaktadırlar. Kürtlerin her kazanımına düşman olan bu kişiler, gerici Türk devletinin birer işbirlikçisi ve hizmetkarı olarak, Güney Kürdistan ı judaik devletin ( İsrail in ) işbirlikçisi olmakla suçlarken, Talat ve Kemal gibi ustalarının Sabatay ( yani Yahudi ve İbrani ) olduğunu, ve Tedor Herzel in Yahudi devletinin Ortadoğu da kuruluşu için 1893 yılında yapılan Basel kongresinde, Filistin de bir Yahudi devletinin kuruluşu için oradan toprak satın alınması için alınmış kararları Abdülhamit e kabul ettirememeleri üzerine, İttihat ve Terakki Partisinin mason örgütlenmesine göre kurulmuş olduğunu, ve bu örgütlenmenin iktidara geçirilmesi sayesinde Yahudilerin Kudüs ve çevresine yerleşmeye başlayarak devletleştiklerini, Müslüman ülkeler içinde de Türkiye nin İsrail devletini ilk tanıyan devlet olduğunu, devletlerinin gerici ordusuyla birlikte judaik devlete stratejik müttefik olduğunu, ordunun İsrail le stratejik müttefiklik ilişkisini Erbakan ı darbeyle tehdit ederek açık ve resmi halle getirdiğini, daha önemlisi Yahudi kökenli olmayanın T.C. de cumhurbaşkanı, başbakan ve genelkurmay başkanı olma sanısının çok sınırlı olduğunu, devletleri Türkiye nin birinci İsrail olarak büyük bölümü Yahudi olan ittihatçılar tarafından kurulduğunu, bu nedenlerle de sadece sabatayların bulunduğu Selanik şehrinde ikamet edenler üzerinden nüfus mübadelesinin yapılarak, getirilenlerin Ermeni, Rum, Asuri ve Ezidilerin malları üstüne oturtulduğunu bilmeyecek kadar bilgisiz olduklarını sanmıyoruz. Kemalist - orducu ve cuntacı olan bu kişilikler, Güney Kürdistan daki Kürtlerin kendi ad ve çıkarlarına diplomatik faaliyet geliştirmesini, uluslar arası anlamda siyaset yapmasını sabote etmeye ve başka yönlere çekmeye çalışmaktadırlar. Siyonizm’in ideologu ve kurucusu Teodor Herzel, yazı ve mektuplarında, İttihadı Terakki yi nasıl kullandıklarını anlatmaktadır. İttihattı Terakki nin yönetime gelmesinden sonra Yahudilerin Filistin e yerleşmeye başladığı ve toprak satın almaya devam ederek, Balfour bildirisi çerçevesinde devletleşme sürecine girdikleri bilinmektedir.

16 - Genç Osmanlılar ( yeni Osmanlılar ), Jön Türkler ve İttihat ı Terakki birbirinin devamıdır, özü itibariyle Türk egemenlik sistemini diğer halklar üzerinde sürdürmek için her şeyi mubah gören orta sınıftan Osmanlının darbeci - cuntacı münevver paşalarının, komutanlarının ve üst düzey bürokratlarının oluşturduğu örgütlenmelerdir. Darbecilik - cuntacılık - siyasi cinayet geleneği Genç Osmanlılardan den bugüne kadar uzanmaktadır. Genç Osmanlılar ( Yeni Osmanlılar ), ın en bilinen kadroları Fuat Paşa, Mithat Paşa, Namık Kemal, Sinasi dir. Türk egemenlik sisteminin diğer haklar üzerinde devam ettirilmesi için en uygun çizginin, Osmanlılık çizgisi olduğunu kararlaştırarak, bu çizgiyi savundular. Balkanları kaybettikten sonra ise, İslamlık ilkesini esas aldılar. Birinci dünya savaşı sonucunda Arabistan ıda kaybedince, İslamlık ilkesi yerine, Türklük ilke ve çizgisini esas aldılar.. ittihatçıların bir üyesi olan Mustafa Kemal, Türkçülük çizgisini diğer hakların inkarı ve retçiliği temelinde devam ettirdi. Bunların dincileri ise, Türk - İslamcı çizgiyi iç içe kulandı. Bugünkü dünya ve somut koşullarda ise, Türkçülük çizgisi ile Türk egemenlik sistemini devam ettirme olanağı kalmadığından, Türkiyelilik çizgisi gündemleştirilmektedir. Bizde kendilerini demokratik cumhuriyetçi olarak tanımlayan işbirlikçi aptalların ise, 11 yıldır, Kürdistan ulusal mücadelesin bütün referanslarıyla oynayıp yozlaştırmaya çalışarak, söz konusu Türkiyelilik çizgisinin birer borazanı haline geldikleri / getirildikleri aşikardır.. Üçüncü Selim, pek çok alanda reform yapmaya başlayınca, ordudaki Genç Osmanlı kanadı tarafından katledildi. Sultan Abdülaziz in öldürülmesi olayında ise, Mithat paşa bizzat rol aldı. Mithat paşa, daha sonra Abdülhamit ile pazarlık yaparak, sadrazamı oldu.. Bir süre sonra ise, Abdülhamit tarafından sürgüne gönderilmişler dir. Rus - Osmanlı savaşı gerekçe gösterilerek, 1. meşrutiyete son verilmiş ve kanuni i esasi ( yani Osmanlı anayasası ) ortadan kaldırılmıştır. Genç Osmanlılar ( Yeni Osmanlılar ) dan sonra, bunların bir devamı olarak Jön Türkler örgütü, gizli bir örgüt olarak oluşturuldu. Bu örgütün elemanları da, Osmanlının münevver orducu – cuntacı - darbeci ve orta sınıftan gelme paşalarıdır. Jön Türkler, daha sonra İttihad-ı Terakkiye dönüşmüştür. Kadrolarından Talat Paşa, posta müdürü idi. Enver Paşa, binbaşı idi, Mustafa Kemal ise kıdemli binbaşıydı. Jön Türkler, İttihadı Terakki nin oluşumuna yol açtı. Jön Türk kökenli İbrahim Temo, İtalya da mason localarını ziyaret etmişti. Onlardan etkilenerek, mason örgütlenmesini esas alıp, ittihadı Osmaniye örgütünü mason örgütlenmesine göre oluşturdu. Daha sonra da, Osmanlı nın içinde ve dışında olan örgütler birleşti. İttihattı Osmaniye, Hürriyet Cemiyeti, Terakki Osmaniye birleşti. Asker ve bürokratlar omurgayı oluşturmaktaydı. Cuntacı – darbeci - üsten dönüştürmeci - otoriter - militarist - halktan kopuk bir anlayış ve tarza sahiptiler. Osman Rıza liderliğindeki militarist kesimin adlandırmasıyla, İttihadı Terakki isimlendirmesi ortaya çıktı. Dr Nazım, Avrupa dan gelerek, ittihattı Terakki ye katıldı. Serveti Fünün gazetesi İttihadı Terakki nin yayın organıydı. Prens Sabahattin, yerinden yönetim modelini ve liberalizmi savunmaktaydı. İttihadı Terakki nin tümden militarist kanadın hakimiyetine geçmeye başlayınca, liberaller prens Sabahattin liderliğinde ayrıldı.

İttihadı Terakki, merkezi Selanik te bulunan 3. orduda iyice örgütlenmeye başladı. Enver paşa, Eyüp Sabri, Resneli Niyazi gibi ittihatçılar, dağa çıkarak isyan etti ve Abdülhamit ten 2. meşrutiyeti ilan etmesini istediler. 2. Abdülhamit isyanı bastırmak için birliklerini gönderdiyse de, birliklerinin bir bölümü ittihatçılarla ilişkili olduğundan, onlara katıldılar. Abdülhamit, 1908 de 2. meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldı ve kanuni esasi benzeri bir belgeyi kabul etti. 1908 den itibaren ittihatçıların, ve bir anlamda da Kemalistlerin iktidarda olduğunu söyleyebiliriz. 1908 den itibaren ittihatçılar perde arkadaşından Osmanlıyı yönetmeye başladıysa da, bundan da tam anlamıyla tatmin olmadılar. 1909 dan itibaren faili meçhul cinayetler yoğunlaşmayla başladı.

Ortam karışmaya başladı. İttihadı Terakki, yarattığı bu ortamı Abdülhamit te darbe yapmak için kulandı. 1909 da Selanik teki hareket ordusu, Almanya da psikolojik tedavi görmüş ve Alman tarzıyla büyümüş Mahmut Şevket Paşa nın komutasında, en kanlı biçimde olaylara müdahale etti, Abdülhamit tahtan indirerek Selanik e gönderdiler. İttihatçıların muhalifi olanlar öldürüldü. 31 mart vakası, Abdülhamit i hal etmeye yöneliktir.

İttihatçıların önemli bir bölümü; Selanikli Sabatay ve Makedonyalıdır. Küçük bölümü ise, Tüktür. Ancak hepsi, Türk egemenlik istemini sürdürmek, yaymak için çalışmış ve birlikte Türk egemenlik sistemini temsil etmişlerdir. Bugüne kadar da, bunarın iktidarda kalmasını destekleyen millette Türklerdir. Bunlara karşı hiçbir tutumu ve direnişi olmayanda Türklerdir.. 2. meşrutiyetin ilanından sonra, yayın organı Volkan Gazetesi olan ittihadı Muhamediye, Halk Fırkası, Sosyalist Fırka gibi pek çok parti kurulmaya başlandı. Abdülhamit in istibdat yönetimi, bir ölçüde ittihatçıların yönetimi ele geçirme çalışmalarına karşı bir hamleden doğmuştur.

Osmanlı padişahları içinde 33 yıl yönetimi ile en uzun tahta kalandır, ayrıca imardan eğitime, petrol aramadan, limanların yapılmasına, demiryolundan ilk ekonomik yarım ve kurumlaşma denemelerine kadar, her alanda reform yapmıştır. Abdülhamit, en reformist Osmanlı padişahıdır. İttihatçıların yönetimi belirlemeye başladıkları 1908 yılında, Osmanlının egemenliği altındaki topraklar 5000 milyon metre kare iken, birinci dünya savaşı sonuna kadar devam eden yönetimlerinde ise, 800 milyon metrekareye düştü. Daha büyük alana yayılma hayaline kapıldıklarından, daha küçük bir alana geriletildiler. 1906 yılında Enver Paşa, Kazım Karabekir i ittihadı Terakki çizgisine çekip örgütlemek ve tepkisini ölçmek için diyaloglar kurmuştur. Bu konuşmalarından birinde, ”Abdülhamit bir süre sonra ölürse, ne yaparız” diye sorar. Kazım paşa da, ”Ya ölmezse” diye sorunca, Enver Paşa nında; ”ölmezse, öldürürüz” dediği rivayet edilmektedir. İttihattı Terakkinin, gizli, militarist, istihbarat örgütü olan Teşkilatı Mahsusa özel bir örgüt olarak, 1905 yılında kurulmuştu. Teşkilatı Mahsusa iki bölümde örgütlenmişti; birinci bölümü Muharip olarak isimlendirilen bir anlamda askeri operasyon, eylem ve hareket dairesiydi. İkinci bölümü ise, mücahit olarak isimlendirilen, bir anlamda da palan ve teori dairesiydi.

Muharip in üyeleri arasında; ”Kemal Paşa, İsmet İnönü, Nafiz Gürman, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Fevzi Çakmak, Kazım Orbay, Yakup Cemil, Topal Osman” gibi isimler vardır. Muharip bölümde ise; ”Ziya Gökalp, M. Akif Ersoy, Celal Bayar, Ömer Seyfettin, Hüseyin Cahit Yalçın gibi isimler bulunmaktaydı.

Türk devletinin kuruluşundan sonra, Teşkilatı Mahsusa, Milli İstihbarat Kurumu ( MİT ) ve jandarma istihbarat şeklinde örgütlendirildi. 1952 yılında ise, Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla özel bir ad altında örgütlendirildi.

1974 teki emperyalist yayılma harekatının gerçekleştirilmesi açısından gerekli koşulları oluşturmak için, provaktif eylemlerde bulunan ve daha sonra Rumlara katliamlar yapan bu özel birim, Türk Mukavemet Teşkilatı adını kulandı. Orduya bağlı olarak Özel Harb Dairesinin kuruluşu ile de, bu daireye bağlı olarak oluşturulan özel kuvvetler komutanlığına bağlı bazı birimlerde örgütlendirilerek, Türk kontrgerillacılığı devam ettirildi. Bunlar İttihatçı - Kemalist ideolojiyi ve bu ideolojik politik çizginin pratik yönetim aygıtı, yada Türkiye nin sürekli iktidarı olan Orduyu iktidarda tutmak için, her türlü gayri meşru eylemi yapmakla görevli ve yetkili birim olduğundan, darbe ve katlim birimi olarak nitelendirilmesinde hiçbir sakınca bulunmamaktadır.

Devletin resmi bir birimi olan Türk kontrgerillası; Seferberlik Tetkik Kurulu, Türk İntikam Tugayı, Türk Mukavemet Tugayı, Jit, Jitem, Hizbullah ve Ergenekon adlarını yakın tarihte kullandı. Seferberlik Tetkik Kurulunun, gerçek adıyla kontrgerillanın talimatname şifresi, ”Sahra Talimatnamesi 31. maddesinde;” gayri nizami harp unsurlarının iki gruptan oluştuğu, birincisinin yer altı grubu ve ikincisininse yer üstü grubu olduğu belirtildikten sonra, yer altı grubunun sabotaj ve cinayet birimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Talimatnamedeki görev ve yetkileri; ”adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, kötürüm haline getirme ( sakat bırakma ), işkence, adam kaçırma suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, kundakçılık, misilleme ve rehinelerin alı konması, sabotaj ve yalan haber yayma, zorbalık ve şantaj ” olarak ortaya konulmaktadır. Yine talimatnamede; “Bir gayri nizami kuvvetin yeraltı unsurları, kaide olarak kanuna sahip değillerdir”. denilmektedir. 1996 yılında Milliyet Gazetesine manşet olan Gizli Milli Güvenlik Kurulu raporunda; ülkemizin insansızlaştırılması ve asimilasyonun daha yoğun gerçekleştirilmesi için dil ve kültür açısından bakir olan Kürt köylerinin boşaltılarak göçertmelerin sağlanması, PKK ye sempati duyan normal sivil içindeki insanlarımızın PKK nin silahlı militanlarıyla özdeş tutularak imha edilmesi, işyerlerinin kundaklanması, bombalamalar yapılması ve sonuç itibariyle halkımızın sindirilip fiziki teslimiyet koşullarına alınmasının amaçlandığı, yani yapılan her şeyin görünen devletin resmi politikalarının bir sonucu olduğu aşikardır. Kimilerinin yansıttığı gibi, olağanüstü ve doğa üstü bir güç bir yerlerden çeteler üretip, Türk devletinin içine şırınga etmemiştir. Türk devletinin kuruluşunda rol olan Kuvvayi Milliye, esasen Kürt Ezidilerinin, Ermenilerin, Asurilerin, Pontuslu Rumların mallarına konan ailelerin bu malları kaybetmemek için oluşturdukları çeteci birimlerdir. Selanik ten getirilen sabataylar ile Türkler, Ermenilerin, Asurilerin ( Nasturi, Süryani, Keldani ), Pontuslu Rumların şehirlerdeki arsa, tarla ev ve ticarethaneleriyle iş yerlerinin üzerine oturtulmuştur. Bu durum sadece Osmanlı bakiyesinden çıkarılan Türk devletinin niteliğini değil, aynı zamanda sınıfsal olarak Türk burjuvazisinin oluşum şeklini de göstermektedir. Bu nedenle devlet adına çetecilik yapanlar kahraman ilan edilmekte, devlet madalyası ile ödüllendirilmekte ve istisnaen bunlardan deşifre olanı hakkında bir dava açılsa dahi, ya delil yetersizliği nedeniyle berat ile sonuçlandırılmakta, ya zamanaşımıyla sonuçsuz bırakılmakta, yada cinayetten değil de, görevi kötüye kullanma gibi uyduruk maddelerden şekli bir ceza verilerek, dosya kapatılmakta ve lokal bir durum gibi gösterilmektedir. Bu durum aynı zamanda Türk devletinin ikili “hukuk sistemini” ortaya koymakta, sürekli faşizmle yönetilen devletin devrimci mücadelenin yükseldiği dönem ve yerlerde taktik olarak açık faşizme geçerek, kontrgerilla kanununu uyguladığı, buna karşın devrimci mücadelenin yükselişte olmadığı dönemlerde ise, yine taktik olarak örtülü faşizme geçtiği ve bu durumda da mevzuattaki kanunlarını uygulandığı anlaşılmaktadır.

Pratikte her türlü suç ve cezadan muaf tutulan Türk devletinin iyi çocuklarının son yüzyıllık tarihte yapmış oldukları bazı provaktif olayları ve soykırımları şu şekilde sıralayabiliriz:

1- 1915 te İttihadı Terakki hükümetinin kararı ve Nisan ayında çıkarılan zorla göçertme kanunu yanında, Şeyhülislamın milleti mahkuma olarak isimlendirilen gayriislamlara karşı fetvası, Osmanlı düzenli ordusu yanında, Teşkilatı Mahsusa nın eylemleri neticesinde gerçekleştirilen soykırım ile 1924 te nüfus mübadelesi çerçevesinde Selanik’ten getirilen Sabatayların, Sabatay Mustafa Kemal yönetimi tarafından, Türk üst yönetim kemsi ile birlikte gayri İslam halkların mallarının üzerine oturtulması,

2 - 1921 de Topal Osman ve merkez ordusu komutanı Sakalı Arnavut Nurettin Paşa nın patik te baş rolünü oynadığı Sivas ve çevresinde ( Koçkiri de ) Kürt ulusal dini Zerdeştliğin devam ettiricisi olan Kızılbaş ( alevi ) Kürtlerin toplu imha ve göçertmeden geçirilmesi,

3 - 1934 yılında çıkarılan Trakya olayları,

4 - 1937 - 1938 de 80 bin Kürt Alevisinin jenosidi,

5 - 1955 yılında Atatürk ün evinin bombalandığının mit elemanlarınca provokasyon amaçlı olarak söylenmesi, ekspres gazetesinde yayımlanması ve metropollerdeki Ermeni Rum Asur imalarının yağmalanarak fiziki saldırı ve göçertmelerle karşı karşıya bırakılmaları ( 6-7 Eylül olayları ),

6 - 1964 sürgünü ve varlık vergisi

7 - Nisan 1978 deki Malatya Kürt Kızılbaş soykırımı,

8 - Aralık 1978 deki Maraş Kürt Kızılbaş soykırımı,

9 - 1980 deki Çorum Kızılbaş ( alevi ) soykırımı,

10 - 1991 yılından itibaren Kürt kır nüfusunun asimilasyona tabi tutulması, Türk metropollerine de ucuz iş gücü olması, sindirilip teslim alınması için köylerinden sürülmesi ve 4000 köyün yıkılıp yakılması, bütün ormanların kundaklanması ile faili meçhul adı altında sindirme ve teslim alma amaçlı 125.000 faili meçhul öldürme, kundaklama ve yaralama, kaçırma, kuyulara atma olayının gerçekleştirilmesi,

11 - Sivas ta 1993 yılında 33 alevi aydınının Türk devletinin güvenlik görevlilerinin gözü önünde hunharca yakılması soykırımı,

12 - İstanbul un Gazi mahallesinde ve 1955 yılında tarama neticesinde gerçekleştirilen Kızılbaş soykırımı,

13 - Şemdinli olayı ve halkın bizzat yakaladığı Türk ordusunun iyi çocukları

14 - Ergenkon diye isimlendirilen Türk kontrgerillasının plan ve teori dairesinin kısmi bir kimsinin tutuklanması, ordunun tutumu ve hareket dairesine hiç dokunulmaması,

15 - Güney Kürdistan ı istikrarsızlaştırmak için örtülü savaş başlatılması, Türkmen Cephesi de kullanılarak; Kerkük, Süleymaniye ve Hewler ( Erbil ) de patlama ve bombalamalar yapılması,

16 - Lozan antlaşması, Sadabat Paktı, Cento, Sento gibi bölgesel paktlara korunan statükonun devamı için, Rusya – Çin – Türkiye - Türkik Cumhuriyetler – İran – Suriye – Hamas - Lübnan Hizbullahı-El Kaide eksinli bir ittifak ve müttefiklik ilişkisinin geliştirilmesi, bu çerçevede bölgesel bir savaşın veya üçüncü dünya savaşının konumunun ( pozisyonun) alınmasıdır.

17 - Yalçın Küçük, Doğu Perinçek ve Mihri Belli gibi dönmelerin hem Güney Kürdistan federal yönetimini judaik devletin işbirlikçisi olmakla suçlamaları, hem de Erbakan a darbe tehdidi yaparak İsrail le stratejik anlaşma yapan Türk ordusunun adı geçtiğinde ise salavat getirmeleri, İsrail in işbirlikçisi olan ve ilk büyük judaik devlet olan Türkiyelerine ise, bu kadar sevdalı olmalarına, ikiyüzlülükten başka bir şey diyemiyoruz. Türk devletinin ve ordusunun işbirlikçileri olan Yalçın Küçük, Doğu Perinçek ve Mihri Belli gibi kişilerin, geçmişte Kıbrıs ın Türk devleti tarafından işgal edilmesini, işgalcilik ve emperyalist yayılma olarak nitelendirirlerken, milliyetçiliğin yükselişe geçtiği ve para edebileceğinin düşünüldüğü yakın dönem sürecinde ise; ağız değişikliğine gittikleri bilinmektedir. Yalçın efendi artık Kıbrıs gazisi olduğunu söylemektedir. Doğu Perinçek ise, Türkiye nin güvenliğinin Kıbrıs tan geçtiğini belirtmekte ve Denktaş ağzını kullanmaktadır. Kıbrıs meselesinde Denktaş ın beynine sahip olan diğer bir kişide Mihri Belli olmaktadır. Yalçın efendi başka bir halkın tarihsel demografik, coğrafik ve hukuksal açıdan toprağı bulunan Kıbrıs ın işgal edilmesinden artık utanç duymuyor olmasından olacak ki, gittiği her yerde kendisine de bir pay çıkarmakta ve Türk ordusunun başka bir halkın toprağını işgal etmesi pratiğinden heyecan duyarak söyleyeceklerini gevelemektedir. Var olan statükoyu korumak adına bir emperyalist gücün kucağından, diğer emperyalist gücün kucağına giden ve başka bir halkın toprağının işgali ile taşırılan 50 bin kişiye devlet istemleri karşısında, en kadar anti emperyalist oldukları ( ı ) görülebilmektedir. Kürdistan daki sömürgeci egemenlik isteminin devamı için çırpınan ve deliye dönen de bu tipler Türk ordusuna Güney Kürdistan ı işgal etmesi için çağrıda bulunurken, kendi devletlerinin emperyalizminin düdüğü olduklarını ortaya koymaktadırlar. Bunlar kendi devlet ve ordularının emperyalizminden yana, başka emperyalist devletlerin emperyalizmine ise, karşıdır. Gayri Müslimlerin soykırım olgusunu kabul etmeyen ve çarpıtanda bu kişiliklerdir.

18 - Kemalizm’den kesin kopuş sağlamayan ve Kürt ulusunun kendi bağımsız devletini kurması mücadelesine açık destek vermeyen, soykırıma uğramış hakların, temel haklarından yana tutum almayan ve kendilerini sözde sosyalist olarak nitelendiren legal veya ilegal Türk solculuğundaki bütün örgütlerde, Kemalist – ittihatçı – orducu - cuntacı gerici çizginin birer sarsakçısı durumundadır. Türk solculuğunun sosyalizme yabancı kalmasının ve Türk solculuğunun anlayış ve pratik yaklaşımları karşısında, halkların sosyalizmden kaçmasının bir nedeni, bünyesinde taşıdığı bütün gericilikler içinde en gerici olan Kemalist - ittihatçı çizgidir.

Bu İttihatçı – Kemalist - Orducu özeliği nedeniyle hiç bir zaman Marksist damar kazanmamış bir solculuktur.

Marksist damardan soyut bir devlet - ordu solculuğunun ortaya çıkmasında ittihatçı - Kemalist-orducu – cuntacı Deniz Gezmiş, Sarap Kuray, Mihri Belli, Mahir Çayan, Doğu Perinçek, Doğan Acıoğlu, Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü gibi örgütlere liderlik etmiş kişilerin çıkışta dahi, Marksist damarın tahrip edilmesi ve gerici bir devlet solculuğunun oluşturulmasında birinci derecede sorumluluğu bulunmaktadır. Mustafa Suphi bir ittihatçıların bir üyesiydi ve TKP yi kurarken de ittihatçılıktan kesin kopuş sağlamış değildi. TKP bu nedenle Kürtler açısından dil - kültür hakları dışında hiçbir hakkı formüle etmemiş ve Ermeni soykırımını da kabul etmeyerek, mukatele olarak algılamış, soykırımdan kurtulup Halep e bağlı Dere zor ilçesine gelebilen 2000 Ermeni yi katıl etmek üzere, ittihatçı Talat Paşa tarafından Dere Zor musatarıfı olarak atanan bir seri katil olan Salih Zeki gibi kişileri üye edinme ve temsilci atamayı da örgütü ve sıfatı için problem görmemiştir. Mustafa Kemal ve diğer ittihatçı kadrolar ile aynı şeyi söyleme adına, ittihatçı çizgiden ayrılan Çerkez Ethem i hain ilan edende, Mustafa Suphi dir. Bu konuda da Kemalistlerin yanında yer almış ve Çerkez Ethem i anarşisti olarak nitelendirmiştir.

Kemalistlerle birlikte kurtuluş savaşına katılmak üzere, Mustafa Kemale haber vererek, Kars a gelen Mustafa Suphi ve arkadaşları, Kemalistlerin örgütlediği sivil tepkiler gerekçe gösterilerek Trabzon a götürülmüş, silahsızlandırılmaları takiben de bir tür kayığa zorla bindirilip denize açılmaları sağlandıktan sonra, Mustafa Kemalin adamlarından olan Topal Osman ve Yahya Kahya gibi kişilerin saldırısıyla 14 arkadaşıyla birlikte boğularak katledilmiştir. Mustafa Suphi den sonra TKP nin başına geçen Şefik Hüsnü ise, Şeyh Sait ayaklanmasını Enternasyonale gerici bir ayaklanma olarak aktarıp kabul ettirmiş, Mustafa Suphi den daha Kemalist ve daha gerici bir ideolojik politik çizginin temsilcisi olmuştur. Mustafa Kemal, TKP li Mustafa Suphi ve Arkadaşları kurtuluş savaşında birlikte savaşmak üzere yola çıkarken, sahte bir TKP nin kuruluşunu ve şubelerinin oluşturulması işini hızla tamamlayarak, siyasi açıdan da alternatif olmalarının önünü almıştı. Mustafa Kemal in meclisteki en tehlikeli muhalifi olan Şükrü Bey de, Topal Osman aracılığıyla kaçırtılıp öldürüldükten sonra, tutuklanıp cezalandırılması kararı çıkmıştı.

19 - Topal Osman, Mustafa Kemalin kendisini kullanıp söz konusu karar karşısında sahip çıkmaması üzerine de, lideri Mustafa yı cezalandırmak üzere, peşine düşmüşse de muvafık olamamış ve kendisi ortadan kaldırılmıştır. Yahya Kahya da kara denizdeki boğdurma olayından sonra, bazı olaylarda kullanıldıktan sonra öldürülmüştür. İttihat-ı Terakki tarafından Kuşçubaşı Eşref e gayri nizami harp yöntemlerini esas alan özel bir örgütün kurulması görevi verilince, ilk görüştüğü kişi Yakup Cemil olmuştu.. Yakup Cemil, kendi adamalarını kendisinin seçmesi koşulu ile teşkilata çalışmaya ve adam bulmayı kabul etmiştir. Özel bir yetki ile 2000 azılı adli mahkumun kaldığı Sinop cezaevine giderek, bunların kendisi ile çalışması karşılığında, hepsine cezaevi kapısını açmıştı. Asuri, Kürt Ezidi, Rum ve Ermenilerin katledilmelerinde ve mallarının yağmalanmasında ve sonuç itibariyle Teşkilatı Mahsusa nın oluşturulmasında büyük katkıları olmasına rağmen, Talat Paşa nın lider kalmasına muhalif noktaya geldiğinden öldürülmüştür.

Türk kontrgerillasının adına adam öldürenlerin sonu da kurbanlarından farklı olmamaktadır. Sırlarıyla birlikte toprağa gönderilmektedirler. Bu durum kaza süsü verilerek Abdullah Çatlı nın tasfiye edilmesi, Cem Ersever in Veli Küçük ekibi ile girdiği iç iktidar mücadelesini kayb etmesi ve bazı sırları Aydınlıkçıların yayın organı aracılığı ile dışa vurması üzerine, Abdullah Çatlı tarafından sorgulandıktan sonra öldürülmesi ve gereksiz halle gelen, deşifre olan, denetimden de çıkan Veli Küçük ün gözden çıkarılıp cezaevine alınması, Türk kontrgerilla teşkilatının yaklaşık yüz yıllık iç tasfiye tarzının dahi değişmediğini göstermektedir. Dönemin genel kurmay başkanı orgeneral Semih Sancar, başbakanlardan Bülent Ecevit ten kontrgerilla faaliyetleri için para isteyince, Ecevit, kontrgerilladan haberdar olmuş, savcı Doğan Öz den bir rapor hazırlamasını istemişti. Bu olaydan sonra İzmir Çiğli de Ecevit e suikast düzenlendi. Savcı Doğan Öz de 24 mart 1978 de suikast sonucunda öldürülmüştü..

20 - Uydurma ve yalanlardan ibaret Türk tarih yazımının tersine, Mustafa Kemal, İngilizlerin ve Osmanlı padişahi Vahdettin nin isteği ve bilgisi dahilinde, daha önce çeşitli yerlerde başlamış direnişleri kontrol atına almak ve 1916 Yılında Rusya, İngiltere ve Fransa nın ajanları aracılığı ile imzaladığı gizli anlaşma olan Seykes - Pikot antlaşmasında belirlenen sınırlar ile sınırlı kalmak kaydı ile bir devletin kuruluşu için görevlendirilmiştir Seykes - Pikot antlaşmasında bizim serhat bölgesi dediğimiz ve sömürgeci devletin de “doğu Anadolu“ dediği toprakların önemli bir bölümü ve Erzurum’a kadar olanı Rusya bırakılmıştı. Ancak Lenin devrim yapıp, bu gizli anlaşmayı deşifre ederek, Erzurum’a kadar olan alandan Rus askerlerini gönüllü olarak çekmişti.

Seykes - Picot anlaşmasında Musul eyaleti, başta Fransızlara ve buna karşın Lübnan ise, İngilizlere verilmiş olmakla birlikte, daha sonra petrol alanın önemli bir kimsinin Fransızlara geçmesine itiraz eden İngilizler, iç anlaşma ile Lübnan ı Fransa ya vererek, Musul u onlardan almıştı. Bu değiş dokuş dışında, Seykes - Pikot antlaşması çerçevesinde Mustafa Kemal e bir devlet kurdurulmuştur. Mustafa Kemal, Kürdistan a gitmeden, Kazım Karabekir ve Rauf Bey gönderilmişti. Mustafa Kemalin in Samsun a çıkışından önce, kendisinin bulunmadığı Balıkesir kongresi yapılmıştı. Balıkesir kongresinden hiç bahsedilmesinin nedeni, her şeyi Mustafa Kemal le başlatmaya dönük uydurmalardan ibaret tarih yazımıdır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bağımsızlıkçı ve devrimci olduğu da yalandır. Sivas kongresinde oy biriliği ile Amerikan mandasında yaşama karı alan Mustafa Kemal ve arkadaşları olup, bu husustaki taleplerinde bir mektupla Amerika ya bildirmişlerdir. Bir ittihatçı olan Mustafa Kemal, Talat paşa nın, Cemal Paşa nın ve Enver Paşa nın Almanlarla işbirliğinin başını çekmesi ve yenilgi sonrasında, İngiliz - Fransız işbirlikçiliği yapmıştır. Enver Paşa da, yenilgi sonrasında, İngilizlerin konsepti çerçevesinde sınırlandırılmış bir Türk devletinin kuruluşunda bir işbirlikçi olarak İngiltere ile çalışmak istemiş ise de, kendisinin işbirlikçilik talebi kabul edilmemiştir. Enver, Cemal ve Talat temizlenerek Kemal in önü daha da açılmıştır.İngilizler diğerlerine nazaran Kemal in kontrol ve yönlendirilmesini daha kolay buluyorlardı.. İngiliz - Fransız işbirlikçisi olarak Mustafa Kemal kabul edilip, Seykes - Picot anlaşmasındaki sınırlar çerçevesinde kapitalist bir devlet kurmak üzere görevlendirilmiş ve önü açılmıştır. Kemal Paşa, Vahdettin in ve İngilizlerin bilgi yönlendirmesi ve talimatı çerçevesinde, Seykes Picot anlaşmasındaki sınarlar içinde kalmak kaydıyla, daha önce Kürdistan da başlamış olan direnişi kontrol etmek ve kontrol içinde belirlenen sınırlar içinde tutmak üzere görevlendirilmişti. Samsuna çıkarken de Türk tarih yazımında belirtildiği gibi tek başına değil, 16 Osmanlı kadrosu ile birlikte ve gemiyle gitmiştir. Tarihi bir birey bibyografyasına dönüştürmek, İngilizlerle Vahdettin nin iradesine rağmen, harekete geçtiği yalanını doğrulamak için, tek başına Samsun a çıktığı zırvası üretildi. Samsun a çıkışı sırasında Havza da ilk görüştüğü kişide Topal Osman dır. Kemalistlerin Misak ı Milli olarak tanımladıkları sınırlar da, Kemal Paşa nın başını çektiği Ankara daki meclis tarafından değil, 1920 yılında İngilizlerin ve Vahdettin nin denetimindeki İstanbul meclisinde karar altına alınmıştı.

Mahir Çayan, ”Bütün Yazılar” adlı kitabında Kemalizm için;”küçük burjuvazinin radikal devrimci hareketi” şeklinde tanımlarken, aslında kendisinde hakim olan ittihatçı - Kemalist anlayışı ortaya koymaktadır. Mustafa Suphi ve arkadaşları da Kemalizmi devrimci nitelendirerek kurbanlık koyun olmuştu. Bildirileri esas alınırsa Kürt ulusuna kültürel özeklik dışında bir hakkı layık görmedikleri görülmektedir. Deniz Gezmiş in babasına göndermiş olduğu 16 01 1971 tarihli mektubunda, bütün partilerin Kemalist çizgiden saptıklarını ve kendileri nin Kemalist muhalefeti devam ettirdiklerini yazarken; ”Baba sana her zaman müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin” demektedir. Deniz Gezmiş lerin Samsun dan Ankara ya yaptıkları yürüyüşte, ”Ordu gençlik el ele” slogan ve pankartlarıyla yürüdükleri de bilinmektedir. Srap Kuray, deniz kuvvetlerinde bir teğmen iken, örgütsel mücadeleye katıldığını, Mahirleri cezaevinden bir subayın yardımı ile kaçırdığını, bir yüzbaşının talimatı ile eylemler yaptıklarını, Suphilerden bu yana ordu - millet birliğinin esas olduğunu ve bunun “devrimci” olduğunu belirterek, halla aynı çizginin takipçisi olduklarını, en son 16 02 2009 tarihinde ve Alevilerin kanal 12 televizyonunda olmak üzere sürekli dile getirmektedir. Srap Kuray ve Teslim Töre nin kendileri üzerine fazla gelmesi halinde,konuşacaklarını basına yansıtarak, merkeze dikkat çektikleri de görülmektedir..

Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan nın ordu tarafından kullanılarak, eylemlere sevk edildikleri ve eylemlerinin darbe yapmanın gerekçesi olarak kullanılırken, kendilerini de kurban yaptıkları bilinmektedir. Hiç bir ideolojik olgunluk ve yeterlilikleri olmamasına rağmen, Türk solculuğunun bunları ideolojik politik ikonları haline getirerek, çizgi ve pratiklerini sorgulayamaması ve bir tür dini inanç gibi ön kabullerle yaklaşması, orduculuk ve Kemalizim ile ittihatçılıktan kopma uğraşını vermemeleri, gericiliklerinin temel nedenleri arasındadır.

Doğu Perinçek, devrimci gördüklerinin ad ve adreslerini gazetesi Aydınlıkta yayımladığından, ve 80 öncesinde de pek çok istihbarat raporunu yayımladıklarından, kendilerini sol olarak tanımlayan hareketlerin büyük bölümü bunları içinde devlet ajanı oldukları gerekçesiyle teşhir ve tecrit ettikleri bilinmektedir. Türk devletine karşı Sovyetler Birliğini tehdit gördüğünden, bu sosyalist ülkeyi sosyal emperyalist olarak tanımlayan Perinçek in, bir tek taş dahi dışardan atılmadan Sovyetler Birliğinin özde yapısal sorunları sebebi ile çözülmesi sonrasında, Rusya da kapitalist - emperyalist sistemin ortaya çıkması üzerine ise, Rus emperyalizmi ile stratejik müttefiklik ilişkisini savunmaya başladığı sır değildir Perinçek ve yol arkadaşı Yalçın Küçük, şu anda Veli Küçük ve İbrahim Şahin nin çeteci arkadaşı olmaktan dolayı tutuklu olarak yargılanmaktadır. Milli Demokratik Devrimin tamamlanması tezinin savunucusu olan Mihri Belli, Doğu Perincek ve ordu aracılığı ile sosyalist devrim yapma tezini ortaya atan Doğan Avcıoğlu ve de kendisini Doğan Avcıoğlu nun ideolojik çizgisinin devamı olarak gören Yalçın Küçük ün, ”ittihatçıyız – Kemalistiz – orducuyuz - cuntacıyız” şeklinde kendilerini tanımladıkları kitaplarından ve söylemlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Srap Kuray, Mihri Belli, Doğu Perincek ve Yalçın Küçük gibi kişiler; Türk devletini Kerkük ve Musul işgal etmesi için emperyalist yayılmacı pratiğe çağırırken ve tekelli yapısı olan devletlerinin, hata Oyak ile tekelli olan ordularının avucundan içtikleri suya bin salavat getirirken, hangi anti emperyalistlikten bahs etmektedirler. Sosyalizmde kendi devletlerinin emperyalist pratiğine karşı olmayan, ancak başka devletlerin emperyalist pratiklerine karşı olanlara sadece iki yüzlü ve kendi burjuva devletlerinin uşağı denilmektedir.

Bunların Musul ve Kerkük için güney Kürdistan ı istikrarsızlaştırmak için bir taraftan ordularını örtülü savaş pratiklerine çağırdıkları, aynı zamanda cumhuriyetlerinin eksikliklerini gidermek üzere askerlerin yönetime darbe ile el koymasını istedikleri ve çareyi cuntacılıkta gördükleri, halka inanmadıkları ve her ittihatçı gibi tepeden belirlemeyi esas aldıkları aşikardır. Yalçın efendi 32. gün programında,” cumhuriyetin eksiklerinin giderilmesi için, 20 yıllık bir askeri yönetimin iyi bir süre” olduğunu söylemekteydi. Paşaların adını söylerken de bir peygamberin adını söyler gibi, Yaşar paşa hazretleri, Kemal Paşa hazretleri diyerek basit bir ordu ve darbe şakşakçısı dışında bir şey olamadığını ve olamayacağını belgelemekteydi. Mihri Belli yazılarında, Srap Kuray televizyonlarda Ergenekon dan tutuklananlara desteklerini açıkça ortaya koymaktadırlar. Yalçın Küçük ise, her zaman küçücük pratiklerin küçük, ama abartan adamıdır.Konformist ve korkaktır, hiçbir dayanıklılık özelliği bulunmamaktadır. Cezaevinde yaşamaya dayanamayan zayıf özellikleri nedeniyle yaşamdaki zayıflıkları tiraji - komik birer fıkra olarak anlatılmaktadır.

Örgüt adamı olmayı kaldırabilecek bir kişilik değildir. Sadece yalanı gerçeğin yerine geçirmede, spekülasyon ve uydurma üretmede, çarpıtmada, abartmada iş görebilecek popülist bir tiptir. İlgi açlığı içindedir, kendisini ispatlamamış olan bir bireyin pişişik durumunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle televizyona çıktığında dahi ilgi çekmeye çalışmakta, ekranın içinde zıplayıp çırpınmakta ve kendisini de sürekli olmayan özellikleriyle anlatmaktadır. Sözde Türk sosyalistleri tarafından Mihri Belli adlı cuntacıya, en yaşlı sosyalist olması ve yaptıkları sözde katkılar nedeniyle kutlama günü organize edilmişti.. Bu durumda, Türklerde devrimci adam kıtlığının bulunduğunu, ve ilgili organizasyonu yapanlarında Mihri Belli gibi olduğunu söyleyebiliyoruz.

Kendilerini Türk solu olarak tanımlayanların ideologlarının bu traji komik durumları da, devrimci bir nitelik taşımadıklarını göstermektedir. Adı geçenler var olan ittihatçı - Kemalist ve orducu çizgileriyle devrimci olamazlar, tersine devrimci ideolojik politik çizginin tecavüzcüsü olurlar. İttihatçı – Kemalist - orducu ve cuntacı olan Türk solculuğunun devrimcileşme ihtimal bulunamamaktadır. Dünyada tekelci olan tek ordu Türk ordusudur, bünyesinde 29 sektör bulunan Oyak tekeli ile kendi kendisini finanse eden tek ordudur.

Ezberci, şabloncu, dogmatik, kendi burjuva ordusunun işbirlikçisi ve darbeden medet uman, mektepli ve marjinal kalan söz de bir solculuktur. Kemalizmi devrimci olarak nitelendirenlerin güneş dil teorisi ve Türk tarih tezini bilmedikleri, ve bu nedenle Kemalizmin ideolojik boyutunu tanımadıkları, yada sosyalist ideolojiye inanmamalarına rağmen, birer büyük devlet sövenisti olarak ezen ulus çıkarı adına terminoloji olarak kullanmakla görevli olduklarını, sosyal sövenlikten kurtulmadıklarını, Kemalist statükonun birer kulu ve tapıcısı durumuna düştüklerini, bu nedenle ezilen ulusun hakları karşısında bir liberalden bile daha statükocu konuma düştüklerini söyleyebiliriz. Bu tür bir anlayış ve bireylerle sosyalizmin kazanılması ve insanların devrime çekilmesi olanaklı değildir. Kemalist – orducu - darbeci ve cuntacı çizgiden kesin kopuş sağlamadan, Marksist damarın kazanılmayacağını göremeyen sözde Türk solculuğu içindeki hiçbir akımın, herhangi bir geleceği yoktur. Kemalist - ittihatçı olan her akım, yada bu gerici çizgi ile kesin kopuş sağlamayan her örgüt; bu ideolojik çizginin temel temsilcisi olan devletin çekirdeği durumundaki ordunun işbirlikçisi olmaya açık olacaktır. Kemalist ve orducu olan her akım, Kemalizm deki temel tarz ev anlayışta olduğu gibi, halkı örgütleyerek alttan geliştirilen bir alt üst oluşla devrimsel gelişme yaratma yerine, tepeden bir ordu müdahalesi ( darbe ) sonucunda gerçekleşebilinecek burjuva dönüştürmelerden medet umacaktır. Bu durumda da ister istemez kendilerini sosyalist olarak tanımlayanlar, burjuva devletin birer yedeğine dönüşecek, ve birer selpak olarak kullanıldıktan sonra atılacaktır. Toplumun ve devrimsel gelişmenin ihtiyaçlarını tüketme yanlısı olanlar, Kemalist - orducu çizgiyi takip edecektir. Devrimciler ise, her koşulda bu gerici çizgiyi reddedecektir.

Kemalizm ve ittihatçılıktan kopmayan her örgüt, ordu darbeciliğine ve üsten inmeci tarza bel bağlayacağından, halk kitlelerini örgütleme ve kitleri harekete geçirerek gelişme yerine, mektepli, kantinli marjinal bir küçük burjuva gerici Kemalist solculuk olacaktır. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Doğu Perincek, Mihri Belli, Doğan Avcıoğlu, Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Sarap Kuray, Teslim Töre gibi Marksist damar taşımayan, birer Kemalist - ittihatçı - cuntacı - orducu olan kişiliklerin anlayış ev gelenekleri yanında, resmi ideolojiyi iktidarda tutuma aygıtı olan ordu ile hesaplaşmadan, Türkiye de sosyalist - devrimci bir hareketin ortaya çıkması olanaklı değildir. Türkiye de legal yada illegal Türk solculuğunu önemsemiyorum. Kürdisatan nın bağımsızlığı için pratik mücadele vermeyen, soykırıma uğrayan hakların açılarını tanımayan, bütün dinlere karşı seküler yaklaşım içinde olmayan hiçbir akımın, Türkiye solunda devrimci nitelik kazanması olanaklı olmadığından, bu nitelikleri kazanmamış akımlar ile Kürdistan ulusal hareketinin taktik ittifaklara dahi girmemesi gerekmektedir.

Mevcut Türk solculuğunu, Kürt ulusunun mücadelesine yaklaşım açısından iki temel gruba ayırabiliyorum :

Birincisi, Kürüt ulusal - siyasal mücadelesine düşmanlık besleyenlerdir. İkincisi de, Kürt ulusal mücadelesine kullanmacı yaklaşanlardır. Kürdistan ulusal-siyasal hareketine, devrimci ve enternasyonal yaklaşan seçeneğin ise mevcut tabloda varolması olanaklı değildir. Nitelik ve özellikleri bu çerçevede olan Türkiye solculuğundan etkilenen Kürt ulusal akımlarının da, devrimci olması ve kendilerini sömürgeci devletin merkezine bağlı bir işbirlikçi çözüm tarzından kurtarmaları olanaklı değildir. Kesin kopuş stratejisini esas alamayan, yada bu nitelikteki çizgisini terk eden her Kürt hareketinin de devrimci olamayacağı aşikardır. Kürdistan nın tarihsel, güncel şart ve ihtiyaçları üzerinden olmak kaydıyla strateji ve tarz saptayan sömürgeci devletlerden kesin kopuş çizgisi esas alan her Kürdistan hareketi ise, devrimci rol oynar..

21 – Abdullah Öcalan ın kültü ve sistemini kullanarak, mürit yada hadım edilmiş ardılları aracılığı ile, ordunun hazırladığı Kemalizm zahirini Demokratik Cumhuriyetçi PKK ye, ve bu örgütü aracılığıyla da Kürt ulusuna içermeye yöneldiği açıktır. Abdullah ÖCALAN nın demokratik cumhuriyetçilik adı altındaki 11 yıllık ideolojik politik - pratik çizgisi, ülkem Kürdistan nın koşullarına indirgenmiş ittihatçı - Kemalist ideolojik - politik çizgidir. Diğer bir değişle, demokratik cumhuriyetçilik; Türk kontrgerillasının, Kürdistan koşullarına indirgenip uyarlanmış kürdi renge kavuşturulmuş ideolojisidir. Tasfiyeciliğin yeni bir yansıması olarak, çatı partisi adı altında, örgütsel olarak ta Kürtleri Ergenekon paralelinde düşünen aydın ev siyasetçilerle aynı partinin çatısı altına alarak, Kürt kurumsallaşmasını tümden tasfiye etmeye ve Kürtleri daha doğrudan denetim alma sürecini derinleştirmeye yol açmak istedikleri görülmektedir. Liberal bazı Kürtlerin ise, Fethulahçıların yönlendirmesi ve denetimi altındaki Abant platformunda yer alarak, onların kontrolü ve terminolojisi çerçevesinde işleyecek bir süreç ve kuşatmaya alındıkları da görülmektedir. Her iki tarz ilişki ve konumlanışta gericidir, ancak Kemalist - ittihatçı – orducu olanlar, Abant platformunda yer alanlardan daha gericidir.

Kürtlerin Türk sömürgeci devlet düzenin iki yorumu ve çatışan gücü arasında bölünüp, onların terminolojisi üzerinden şekillenen anlayışlarla sorunlara yaklaşılması yerine, Kürdistan ulusal mücadelesinin ihtiyaç ve referanslarını esas almak kaydıyla, her parçanın kendi iç birliği ni sağlaması, ve bunun yananda diğer üç parçayla birlik ve koordinasyonu sağlayacak mekanizmanın oluşturması, ayrıca bu birliğe Kürdistanlı ulusal azınlıkların temsilcilerinin de demokratik bir tarda katılımı gerçekleştirilerek, Kürt birliğinin yanında, Kürdistanlıların birliğinin oluşturulması, ve ezilen halk durumundaki diğer bölge halkları ile de ittifak ilişkisine girilmesi en doğru devrimci tutumdur. Demokratik Cumhuriyetçi PKK nin Başkanlık konseyi ve Abdullah Öcalan, 1999 yılından itibaren ittihatçı - Kemalist çizginin birer şakşakçısı durumuna düşürülmüştür. 1999 yılından itibaren Abdullah Öcalan, Ergenekon ideolojisi olan ittihatçılık - kemalizmin yeniden üretilmesi ve savunularak güncelleştirilmesi işinden başkaca bir şey yapmamıştır. Bu şakşakçılıklarının 1970 li yıllardan itibaren Abdullah Öcalan, Kesire Öcalan, Pilot Necati Kaya ve Şahin Dönmez le başladığı ve 1999 yılında tümden açığa çıktığına dair daha net olgular ortaya çıkarsa da, şaşırmayacağım. 1999 yılında ortaya çıkan işbirlikçiliğin su yüzüne çıkmasından sonra, Kürt ulusunun oğulları Mehmet Şener in Resul Altınok un, Dilaver Yıldırım ın anlayış tutum, tavırlarını araştırma, öğrenme gereksinimi duydum. Şener in, Mustafa Karasu ya göndermiş olduğu dört sayfalık mektubunda, ”gazeteci kılığında kampa gelenlerin çantalarında ne var Karasu ?” diye sorarak, Abdullah Öcalan nın söz konusu gazetecilerle görüşürken, üç kişilik merkez yürütmede bulunanları da dışarı çıkartarak, yalnız görüştüğünü, gazeteci kılığında gelenlerin devletle aradaki bağlantıyı sağladığını yazmaktadır. Gazeteci kılığında gidenler ise, Ergenekon operasyonlarında tutuklanan Yalçın Küçük, Doğu Perinçek ve bunları ( ergenekoncuları ) dışardan destekleyen Mihri Belli gibi ittihatçı – Kemalist - orducu ve cuntacı kişiliklerdir. Bunlardan Yalçın, “Aydınlık Zindan” adlı kitabında, PKK kamplarına keşif kolu olarak gittiğini bir dipnot olarak yazmaktadır. Ergenekon operasyonunda yakalanan Albay Atilla Uğur un, Suriye de Abdullah Öcalan nın ikamet etiği binada ve aynı kattaki iki dairede kaldıkları ise, tanıkların ağzından Kürt internet sitelerinde yazılmaktadır. Yine. Abdullah Öcalan nın bütün dünyada harıl harıl arandığı izleniminin verildiği 1999 yılı başında ise, İtalya dan, Rusya ya gelmesinden sonra, Albay Levent Ersöz ün kendisini ziyarete geldiği de Kürt internet sitemlerinde yazılmaktadır. Apo ilişkisini sürdürmeye devam ederken, Demokratik Cumhuriyetçi PKK Başkanlık konseyini Türk kontrgerillası ile ilişkiye sokmaya başlamıştır.

APO nun avukatları ile yaptığı haftalık görüşme notlarında, önce “Ergenekon a karşı tarafsız kalsınlar” diyerek, açığa çıkarılmaları için bir basıncın oluşmasını engellemeye çalıştığı, ve bunların tutumunu AKP ye nazaran övdüğü aşikardır. Daha önceki görüşme notlarında Sarp Kuray ın tam zamanıdır dediği, ve bu kişinin artık bütün televizyon kanallarını gezmeye başladığı, öte yandan bir arkadaşını DTP ye gözlemci denetmen olarak yerleştirdiği, ve çatı partisi adı altında Kürt seçenek ve kurumsallaşmasının açık alanda da tasfiye sürecine alınmaya başladığı görülmektedir.

Mehmet Ağar ın gerçekleşen eylemleri bilmeyebileceğini söyleyen Apo nun, Ergenekoncuların yakalanarak teşhir olmaya başlaması üzerine ise, bunların gerçek Kemalist olmadığını ve Kemalizmi tam anlamadıklarını söyleyerek, içerisinde bulunduğu ilişki ve kullanılmışlığına kılıf oluşturarak, Ergenekon nun resmi ideolojisi Kemalizme toz kondurmamak istemesi, öte yandan on yıldır bütün hikaye ve masalarını kemalzim ve Mustafa Kemal ile ilgili seslendirmesi, ve Mustafa Kemal e ilişkin övgülerinin de bir düşünceden öte, kırık bir guguk kuşunun sayıklamasına dönüşmesi üzerinde ise, ayrıca durulması gerekmektedir. En son görüşme notlarında ise, Ergenekon örgütü adı altında tutuklananların kemalizmi tam anlamadığını savunarak, bunlar aracılığı ile girdiği gayrimeşru ilişkilerine kılıf aramaya yöneldiği, ve kemalizme toz kondurmamaya çalıştığı, ama daha önemlisi Kemalistlerden de daha Kemalist olmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Yine görüşme notlarında, tutuklananların tutumları için ”tutumları biraz daha farklıydı” diyerek, daha olumlu olduklarını ve onlarla olan ilişkisi sayesinde bazı gelişmelerin ortaya çıktığını, yani son on yılda demokratik adımlara atıldığını söyleyerek çarpıtmasına ne demelidir ?

Apo nun on yıldır açıktan kontrgerillanın ideolojisi olan kemalizim - ittihatçılığı savunmasına ve kürdi motiflerle Kürdistan a indirgenmesi çalışmasını da başkanlık konseyi ile birlikte yapmasına ne demelidir. ? Kemalizm ve ittihatçılığı kucaklarında kurup darbelerle iktidarda tutanların dahi, tasfiyesi kararını verdiği bu süreçte, demokratik cumhuriyetçilerin kemalizim kuyrukçusu olması, hiçbir Kemalist partinin Kürdistan da miting dahi yapamaz durumda kaldığı günümüzde, bunların kürdi renklere büründürülmüş Kemalizmi kendileri vasıtası ile ülkemize sokması işbirlikçiliklerinin ötesinde aptallıklarının da kanıtıdır. Bir ajanın kızı olduğunu ve başka bir arkadaşının da sözlüsü olduğunu bilmesine rağmen, örgütünün iç çatışma içinde tasfiye olmasını dahi kabullenerek, ajanın kızına olan aşkından vazgeçemediğini röportajlarında belirtmiş, devletin mit ajanı Mahir Kaynak ın yazılarından çok şey öğrendiğini ve ilham alıp beslendiğini yazmış, üstelik Yalçın Küçük gibi kendisini keşif kolu olarak nitelendiren bir kişinin her tespitinin kafasında yeni bir şimşek çakılmasına yol açtığını itiraf etmiş bir kişiliktir. 1978 de Ankara dan Fis köyünde örgüt kurmaya giderken yürüyerek yada özel bir araçla veya otobüsle giderek kamufle olma yerine, uçakla yapılan yolculukların kayıtları devletçe tutulmasına rağmen, uçakla gidebilmiştir. Radikal Gazetesi yazarı Avni Özgürel, öğrenciliği sırasında MİT in bir vakfından burs aldığını ve Abdullah Öcalan nın da orda çaycılık – getir - götür işi yaptığını, Beka kampına gittiğinde ona dikkatli bakınca bu durumu anımsadığını ve kendisinin de durumu hatırlayarak, ”benden önce açıklama” dediğini yazmakta ve televizyonlarda söylemektedir.

Abdullah Öcalan nın ; felsefe, ekonomi, hukuk, ideoloji alanlarında hiçbir derinliği, hata bilgisi dahi bulunmamaktadır. Eline geçen her herhangi bir kitabı kaba saba tekrar edebilen bir kişilik olmasına rağmen, tarji - komik bir biçimde Marks, Engels, Lenin, Hegel i aştığını söylese de, Bukenin nin burjuva anarşizmini Türk devletinin Kemalist ideolojik - politik ihtiyaçları ile kaynaştırarak, var olan gerici ideolojik çöplüğe katkıda bulunmaktadır. Bukunin in devletin kurum olarak varolmasını red etmesi ile Türk devletinin, Kürdistan ulusal kurutuluş mücadelesinin toprak – iktidar - bağımsız devlet isteminden soyutlanarak, tarihsel ve güncel olarak temel referanslarını terk edip, bireysel haklar kırıntılarına düşürülerek yozlaştırılması sağlanmak istenmektedir. Abdullah Öcalan, kontracı Türk devletinin bu ihtiyacı için kullanılan ve konuşturulan bir unsurdur.

22 - Bütün bunları bu savunmada belirtmemizin nedenin ne olduğu sorulabilir. Pek çok konu ile ilgili temel yaklaşımımı ortaya koymamın nedeni, daha iyi ve bütünlüklü olarak düşüncelerimi anlaşılır kılmak içindir. Diğer açıdan her konudaki duruşumu bir daha ve ısrarla ortaya koymak içindir. Öte yandan pek çok isim ve birimi olan Türk kontrgerillasının ve bir yansıması olan Ergenekon nun ortaya çıkarılması konusunda aktif bir tutumlu olması gereken Baro nun hiçbir tutumunun olmamasına ve buna karşın Kongrede tek başıma bu yapılanmaya karşı tutum alma nedenlerimi belirtmek içindir. Devlet içindeki gizil militarist katliam örgütlerinin ortaya çıkarılması için çaba harcamayan hiçbir Baro, hukuk kurumu olmaz. Ankara Barosunun Ergenekon davasından yargılanan orgeneral Hürsit Tolon nun diğer hastaneler yerine, Gata Hastanesine sevki için başvuruda bulunduğunu hep beraber basından okuduk. O zaman bu tutumdan Baro nun Ergenekon davasına karşı tutumunun ne olduğunu çıkarabiliriz.

SONUÇ : Savunma yerine geçmek üzere, şimdilik bu eleştirilerimi arz ederim.

15. 02. 2009
Av . Medeni Ayhan




Dema weşana nivîsê, 08.03.2009
Bakurê Kurdistan ê. Parêzer - Medînî Ayhan









Kurdistan Welatê Kurda ye ! Kerkûk Dilê Kurdistanê ye !



Bimire Dagirkerî ! Her Bijî Kurd û Kurdistan




Piroje ya Kurdistan a Mezin ! Groß Kurdistan Projekt !

http://www.pdk-xoybun.com

http://www.xoybun.com/extra/slide/Unbenannt-2.swf


http://www.pdk-xoybun.com/nuceimages/Newroz_Kurdistan_PDK_Xoybun_x1.jpg


http://www.pdk-xoybun.com/nuceimages/Nexise_Kurdistane_PDK_b.jpg


http://www.xoybun.com/nuceimages/Parastina_Sinore_Kurdistana_Mezin_1.jpg


Sosyal, Çağdaş, Bağimsiz, Bîrleşîk ve Demokratîk, Kurdistan Îçîn, El Ele Vêrîn !



Avakirina Kurdistan a Mezin, Egera Aşîtî û Demokrasî ya Cîhanê ye !



Komela Bazirganên Kurd û German Ava Dibe.



Banga, piroje ya bazirganî û piroje ya Kurdistan a mezin ... !








Navnîşana ev nûçe jê hatî: PDK-XOYBUN; wiha, di xizmeta, Kurd û Kurdistanê daye : Pirojeya Kurdistana Mezin, Pirojeyên Aborî û Avakirin, Pirojeyên Cand û Huner, Lêkolîna Dîroka Kurdistanê, Perwerdeya Zimanê Kurdî, Perwerdeya Zanîn û Sîyasî, Weşana Malper û TV yên Kurdistane.
http://www.pdk-xoybun.com - www.xoybun.com

Bo ev nûçe navnîşan:
http://www.pdk-xoybun.com - www.xoybun.com/modules.php?name=News&file=article&sid=7494